Tadımlık Kemeraltı

Kemeraltı, İzmir denildiğinde akla ilk gelen yerlerden! Tarihi limanın üzerine kurulu, İzmir’in sembolü bu alanda herkese hitap eden bir köşe bulmak mümkün. Kemeraltı’nda beş duyunuza birden hitap edecek köşeleri henüz bulamadıysanız, bu yazımızda sizin için harika bir rota oluşturduk. Bu rota aracılığıyla Tarihi Saat Kulesi, Kızlarağası Hanı, Havra Sokağı gibi vazgeçilmez noktaları ziyaret ederken, birbirinden lezzetli tatları tadıp, enfes kokuları ve sesleri duyup, Kemeraltı’nın özgün renkliliğini görebilirsiniz. Farklı zamanlardan farklı kültürleri deneyimleyebileceğiniz bu turumuza vakit kaybetmeden başlayalım!

Saat Kulesi

Tarih 1901 olduğunda, İzmir bugün için oldukça önemli bir simge olan Saat Kulesi’ne kavuşuyor. Sultan 2. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yıldönümü anısına Mimar Raymond Charles Pere’nin oryantalist bir üslup ile inşa ettiği Saat Kulesi, Marsilya’dan getirtilen vişne ve yeşil renkli mermerleri ile sadece görsel bir tatmin sunmuyor aynı zamanda, şehrin tüm hikâyelerine şahitlik ediyor! Osmanlı Dönemi’nde yapının pencerelerine kabartma olarak yerleştirilen sultanın tuğrası, yerini Cumhuriyet Dönemi’nde ay yıldızlı kabartmalara bırakırken,  Saat Kulesi’nin dört tarafında yer alan üstleri birer kubbeyle örtülü baldaken şadırvanlar ona aynı zamanda önemli bir su yapısı olma özelliği kazandırıyor.

Saat Kulesi’nin üst bölümünde yer alan saatin Alman İmparatoru 2. Wilhelm tarafından armağan edildiği söyleniyor. Peki, bu saatin tepesine nasıl ulaşıldığını hiç merak ettiniz mi? Zemin katta yer alan odada bulunan ve saate dek yükselen bir merdiven aracılığıyla saate çıkılıyor. Bu merdivenleri üç kuşaktır kullanan tek bir aile oluşuysa Saat Kulesi’nin hikâyesini daha da güçlendiriyor. Feti Pamukoğlu, ailenin günümüzdeki temsilcisi olup kulenin saatini altı günde bir kuruyor. Feti Pamukoğlu’nun birbirinden ilginç antika saatlerin bulunduğu Beyler Sokağı’ndaki dükkânını ziyaret ederek Saat Kulesi’nin hikâyesini bir de ondan dinleyebilirsiniz.

Beyler Sokağı

Kemeraltı’nda şehrin önde gelen ailelerinin yaşadığı üç sokağa Beyler adı verilerek, sokaklar birinci, ikinci ve üçüncü olarak birbirinden ayrılmış. 20. yüzyılda kentte Türklerin sahibi olduğu gazeteler, yayınevleri ve matbaalar Beyler Sokağı’na konumlandırılarak, Milli Kütüphane de ilk olarak, İkinci Beyler’deki Ahmet Ağa Konağı’na açılmış. 

Beyler’i özel kılan bir diğer unsur ise Devlet Hastanesi’ne yakın olması nedeniyle zamanında doktor muayenehaneleri, dişçiler ve ecza depolarına ev sahipliği yapmasıydı. Süleyman Ferit Bey, Osmanlı İmparatorluğu’nun en genç eczacısı olarak Gureba-i Müslimin Hastanesi’nde başladığı mesleğine, 1907 yılında hastanenin baş eczacısı olarak devam etti. Meşhur Şifa Eczanesi’ni 1911 yılında satın alarak, burada kendi üretimi olan ilaç, parfüm ve kolonyaların satışını gerçekleştirdi. Birinci Beyler Sokağı’nda Süleyman Ferit Eczacıbaşı’nın imalathanesi bulunduğu için Altın Damlası Kolonyası başta olmak üzere, Unutma Beni, Leylak, Yaz Yağmuru gibi ünü tüm ülkeye yayılan kolonyaların üretildiği yer oldu.

Beyler sokağına gelmişken elbette ki Türkiye'nin ilk kadın ortodondisti Ayşe Mayda’yı da anmak gerekir. 1916 yılında İzmir'de doğan Ayşe Mayda, 1945 yılında İkinci Beyler Sokağı'ndaki ilk muayenehanesini açtı.  Mayda, yalnızca kendi döneminin değil, bugünün kadınlarının da örnek alması gereken bir Cumhuriyet kadını olarak, unutulmaz bir öyküyü ardında bırakarak 2021’de aramızdan ayrıldı.

Beyler Sokağı içerisinde daha nice öykü barındırıyor. Şehrin entelektüel kesiminin müdavimi olduğu lokanta, meyhane ve sinemalara ev sahipliği yapmasıyla Kemeraltı, kent belleğinin önemli duraklarından biri olmaya devam ediyor.

Kemeraltı Cami

Yusuf Çavuşzade Ahmet Ağa tarafından 17. yüzyılda yaptırılan Kemeraltı Camisi, Evliya Çelebi’nin “Ahmet Ağa” adıyla andığı caminin ta kendisidir. Evliya Çelebi, caminin yer aldığı arsanın bir kısmı denizden doldurulduğu için minaresinin güçlükle oturtulduğuna da değinmiştir. İçi kalem işleri ile bezeli caminin avlu girişinin yanında Barok karakterli süslemeleriyle dikkat çeken çeşmesi, yanında ise hem Kemeraltı hem de Sinanzade adlarıyla anılan mermer sebil yer alır. Ayrıca, tarihi çarşının iki önemli lezzeti, camiye komşu konumda yer alır: bunlardan ilki, konar-göçer kültürün bir parçası iken Osmanlı mutfağına dahil olduğu düşünülen börek; diğeri ise cevizli, antep fıstıklı ve bademli çeşitlere sahip enfes ezme tatlısıdır.

Ali Paşa Meydanı

Ali Paşa Meydanı, 19. yüzyıl başlarında Gemiler İskelesi olarak bahsedilen, iç limanın doldurulmasıyla elde edilen son alanlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Aynı yüzyılın ortalarından itibaren meydan, çarşının odağıdır. Ali Paşa Meydanı’nın simgesi ise Hacı Salih Paşa Şadırvanı’dır. O yıllarda Sadrazam olan Salih Paşa tarafından 1828 yılında yaptırılan şadırvan, etrafında soluklanan kervanlarla birlikte birçok gravürde de yer almıştır. Geçmişte kervanları ağırlayan meydan, bugün şadırvanın etrafını çevreleyen birçok yöresel lokantaya ev sahipliği yapıyor. Meydanın en çok tercih edilen lezzetlerinden biri olan dönere ilişkin kayıtlar, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ne kadar uzanıyor. Önceleri yatay olarak pişirilen dönerden, yemek kitaplarında “İzmir kebabı” olarak bahsedildiği de biliniyor.

Balıkçılar Meydanı

Tarihi Kemeraltı Çarşısı’nın tarihi dokusuyla uyumlu, aynı zamanda çağdaş mimari diline sahip bir konseptte oluşturulan Balıkçılar Meydanı, çarşının yeni çekim merkezlerinden biri olması planlanarak İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından inşa edildi. En dikkat çeken ögesinin şüphesiz balıklı kadın heykeli olduğu bu meydan, isminden de anlaşılacağı üzere balık restoranları ve midyecilere ev sahipliği yapıyor. İzmir’in tarihini 8.500 yıl öncesine taşıyan Yeşilova Höyüğü’ndeki kazılarda bulunarak ilk İzmirlilerin önemli bir besin kaynağı olduğu anlaşılan midyenin, Osmanlı halkı arasında Ermeni mezesi olarak da bilinen midye dolma olarak, günümüzün yeri doldurulamaz sokak lezzetlerinden birine dönüştüğünü de ekleyelim.

Antikacılar Çarşısı

Antika sever ve koleksiyonerlerin Kemeraltı’ndaki uğrak noktası olan Antikacılar Çarşısı, tarihi bedesten yapısı ile ilk bakışta büyüleyen bir yapıya sahip. Buradaki sahaflarda yazıldığı dönemin kokusunu taşıyan kitaplar; antika dükkânlarındaysa bir zamanlar ülkemizde altın çağını yaşamış, birçok hikâyenin objesi olmuş eser ve ürünler bulunuyor. Antikacılar Çarşısı’nda belirli günlerde gerçekleştirilen antika mezadında da oldukça ilgi çekici hikâyelere tanık olabilirsiniz.

Başdurak Cami

Kemeraltı’nda eski iç liman boyunca inşa edilmiş görkemli camilerden biri Başdurak Camisi. Başdurak mevkisinde bulunduğu için bu isimle anılan cami, Evliya Çelebi’nin aktardığına göre tahıl tüccarı Hacı Hüseyin Bey tarafından 17. yüzyılda yaptırıldı. Caminin kurşun örtülü tek kubbesi ve süslü oymalı taşlardan yapılmış tek minaresi görülmeye değer bir yapı sunuyor. Yapının iç ve dış cephelerindeki bezeme ve kalem işi süslemeler dönemin zarif görsel sanatlarını gözler önüne seriyor.

İzmir Ticaret Odası’nın 2017 yılında gerçekleştirdiği restorasyonla birlikte, Başdurak Camisi’nin altında bulunan dükkânlar yenilenerek "Başdurak Kemeraltı Turistik El Sanatları Çarşısı" projesi hayata geçirildi. Bu dükkânlarda keçecilik, dericilik gibi geleneksel el sanatlarına emek veren zanaatkârlarla tanışıp eserlerini inceleme fırsatı yakalayabilirsiniz. Dilerseniz, caminin çevresinde yer alan ve Osmanlı döneminde karadut şurubu olarak anılan, çeşitli hastalıklara iyi geldiği düşünülen meşhur karadut şerbetçisine ve turşuculara uğrayıp bu sevilen lezzetlerin tadına bakabilirsiniz.

Abacıoğlu Hanı

Abacıoğlu Hanı, 18. yüzyılda oldukça artan liman ticaretinin etkisiyle bölgede ardı ardına inşa edilen hanlardan biri. Han, 18. yüzyıl başlarında Abacızâde Hacı Mustafa Ağa tarafından konaklama, ticaret ve depolama amacıyla yaptırılmış. O zamanlarda Musevi mahalleleriyle iç içe ve Rum kilisesinin mahzenine de komşuymuş. İnşa edildiği zamanlarda dokuz odalı ve yedi alt mahzeni olan Abacıoğlu Hanı, 2007 yılında tamamlanan restorasyonuyla İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Tarihe Saygı Yerel Koruma ile Philippe Rotthier Avrupa Mimarlık Yarışması ödüllerini aldı. Ağaçlı ferah avlusunda yer alan keyifli yeme-içme mekânlarında tarihi hanın tadını çıkarabilir, ayrıca handa 1920’li yıllardan beri nesilden nesile ticaret yapmayı sürdüren Rafael Palombo ile saatçi Edip ve Metin Şen kardeşleri ziyaret edebilirsiniz.

Piyaleoğlu Hanı

İnşa tarihi kesin olarak bilinmeyen Piyaleoğlu Hanı’nın 18. yüzyılın ilk yarısında yapıldığı düşünülüyor. 19. yüzyılın sonlarında İzmir’in meşhur ailelerinden Evliyazadelerin mülkiyetine geçen handa, özellikle taşradan mal getiren köylülerin konakladığı biliniyor. 1970’lere gelindiğinde içinde derici, ayakkabıcı ve camcı esnafın yer aldığı han, günümüzde ise birçok el sanatları atölyesine ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Yangın sonrasında restore edilen hanın geniş avlusunda soluklanıp atölyeleri ziyaret ederek zanaatkârlarla tanışabilir, göz alıcı eserlerini inceleyebilirsiniz.

Küçük Karaosmanoğlu Hanı

18. yüzyılın başlarında Avrupa’ya pamuk ihraç eden Karaosmanoğlu ailesi tarafından yaptırılan han, başlangıçta ahşap olarak inşa edildi. Tarihte tenekeci, kalaycı, bakırcı gibi birçok zanaatkara ev sahipliği yapan Küçük Karaosmanoğlu Hanı, 2016 yılında temelleri üzerine yeniden inşa edildi. Havra Sokağı’na da açılan ve günümüzde adı L’agora olan han; butik oteli, restoranı ve dükkânlarıyla dinlenmek ve tarihi gözünüzde canlandırmak için benzersiz duraklardan biri.

Havra Sokağı

İzmir ve çevresindeki varlıkları Roma Dönemi’ne kadar uzandığı düşünülen Yahudilerin, 16. yüzyıla kadar kentte sayıları azdı. Başta Portekiz ve İspanya olmak üzere, çeşitli ülke ve şehirlerden gerçekleşen göçlerle, özellikle 16. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Havra Sokağı ve çevresine yerleşen Yahudiler, burada Juderia’yı -yani Yahudi mahallesini- kurarak kentin önemli bir parçası haline getirdiler.

Sokağın çevresinde yer alan dördü birbirine bitişik inşa edilmiş olan dokuz sinagog ve hahamhane yapısı, günümüzde dünyada benzeri olmayan bir mimari kompleks oluşturuyor. Haliyle fotoğraf tutkunları açısından da bu alan oldukça kıymetli hale geliyor. 19. yüzyıla ait kaynaklar incelendiğinde, Havra Sokağı’nda Yunan ve Yahudi şaraphaneleri, bir Türk hamamı ve Yunan eczanesi bulunduğunu öğreniyoruz. Sokakta, kemerli girişindeki kilit taşına işlenmiş üzüm ve asma yaprağı motiflerinden tarihi şaraphanenin izine bugün de rastlamak mümkün.

Kemeraltı esnafı ve müdavimleri meyve sebze, balık, peynir, turşu ve helva almak için her daim bu sokağa gelmeye devam ediyor. İzmir mutfak kültürüne, Sefarad Yahudilerinin gelişiyle eklenen boyozu Havra Sokağı’na gelmişken denemek isteyebilirsiniz. Mayasız bir hamur işi olan boyoz, İspanyolca yazılışıyla “bollos”, küçük somun anlamına gelen bollo sözcüğünün çoğulu. Kentte 1950’lerde sadece boyoz üreten Musevi fırıncılar sayesinde satışı zamanla tüm İzmir’de yaygınlaşan boyoz, bugün İzmirlilerin vazgeçilmezi, ayrıca “İzmir Boyozu” adıyla coğrafi işarete de şahip. Yine kentimize Sefarad Yahudileri ile geldiği tahmin edilen, Yahudilerin özellikle oruç açma, kutlama gibi özel günlerinde tükettikleri söylenen “sübye” içeceği, çoğunlukla kavun çekirdeğinden yapılan ferahlatıcı bir lezzet.

Mirkelamoğlu Hanı

18. yüzyılın son çeyreğinde inşa edilen Mirkelamoğlu Hanı, günümüze dek korunabilmiş nadir hanlardan biri. Hanın avlusuna girdiğinizde, bir fotoğraf sanatçısı olan Birol Üzmez’in işlettiği 45’lik plak evinden gelen melodileri dinleyebilir, tarihi kent merkezinin önemli bir ögesi olan kortejoları belgelediği fotoğraf projesini kendisinden dinleyebilirsiniz.  Ayrıca, esnaf lokantasında yemek yiyebilir, çiçeklerin renklendirdiği üst katında dolaşarak tarihte bir yolculuk yapabilirsiniz.

Kızlarağası Hanı

1744 yılında Kızlarağası Hacı Beşir Ağa tarafından yaptırılan Kızlarağası Hanı, o dönemde limanın ağzına inşa edildiğinden iskele olarak da kullanılır. Avlusunda kervanların yüklerini boşalttığı, yoldan gelenlerin üst katındaki odalarında konakladığı han, İzmir’in ticari hayatındaki önemini 19. yüzyılın son çeyreğine kadar korur. İzmir’in ekonomik hayatında son derece önemli olan han, iç limanın dolmaya başlamasıyla ise arka planda kalmaya başlar.

Tarihi han, 1988-92 yılları arasında restore edilmiş, günümüzde başta antikacılar olmak üzere deri, takı ve hediyelik eşya satışı yapılan 200 küçük dükkâna ev sahipliği yapıyor. Hanın üst katında yer alan atölyesinde, özellikle İzmir üzerine hayranlık uyandıran eserler üreten minyatür sanatçısı Arya Kamalı da dâhil olmak üzere pek çok zanaatkâr ve koleksiyoner ile tanışabilir, eserlerini inceleyebilirsiniz.

Hanın Hisar Camii’nin önüne açılan çıkışından Hisarönü Meydanı’na ulaşabilirsiniz. Bu rengârenk ve hareketli meydanın etrafında her öğlen dolup taşan, envaiçeşit yemek sunan esnaf lokantalarının yanı sıra balık, köfte, söğüş mekânlarını, ayrıca ezmesi, şambali ve kazandibi gibi Kemeraltı ile özdeşleşmiş tatlıları deneyebilirsiniz. “İzmir Şambalisi” olarak coğrafi işaret de alan şambali tatlısı, Balkan göçmenlerinin kente taşıdığı revani tatlısı ile Hicaz-Yemen göçleriyle gelen Halep tatlısının yeniden yorumlanması ile İzmir’de ortaya çıkan benzersiz lezzetlerden biri oldu.

 

Tadımlık Kemeraltı Rotasını haritada görmek için tıklayınız.

Tadımlık Kemeraltı turu ile farklı lezzetlere dair birçok bilgiyi ve Kemeraltı’nın tarihini bir rehber eşliğinde öğrenmek istiyorsanız, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin web sitesini ziyaret edebilir ya da buraya tıklayabilirsiniz.

Kullanıcı Yorumları

Hiç yorum yapılmamış, yorum yapmak ister misiniz?

Yorum yapmak için tıklayınız...