Yaşadığımız toprakları bu kadar ilgi çekici ve özgün kılan en önemli unsurlardan biri kuşkusuz ki farklı kültürlere ev sahipliği yapmış olmasıdır. Yüzyıllar boyunca birlikte kardeşçe yaşayan, paylaşan ve şehrin kültür dokusunu birlikte oluşturan farklı inançlara sahip toplulukların izleri, bugün İzmir’de eşi benzeri olmayan bir mozaik yaratıyor. Bu yazımızda, bizlere bırakılan bu izleri takip ederek, İzmir’in eşsiz kültür mozaiğinin üzerinde birlikte yürüyeceğiz.
Turumuza çok tanrılı inancın yaşandığı kentin ilk kuruluş yeri, aynı zamanda antik dönemin en önemli kutsal alanı olan Pagos tepesinden başlayıp, kentteki en eski Türk-İslam yapısı olduğu düşünülen Kadifekale Mescidi ile devam edeceğiz. Ardından kaleden aşağıya inerek Yukarı Aya Yani Kilisesi’ne varacağız. Hristiyanlığın tarihindeki en eski kiliselerinden biri olan Smyrna kilisesinin etkilerinin o dönem hissedildiği Smyrna Agorası’nı gezeceğiz. Agoradan çıkıp İzmirli Yahudilerin günümüze ulaşan yapılarını görmeye Havra Sokağı’na doğru yol alacağız. Kemeraltı’nda yer alan birbirinden güzel camiler ile turumuzu noktalayacağız. Hazırsanız, başlayalım!
Bugün hâlâ şehrin kültür mirasının önemli parçalarından olan Kadifekale’de geçmişin izlerine tanıklık edebilirsiniz. MÖ. 4. yüzyılın sonu 3. yüzyılın başında inşa edilen ve Kadifekale (Pagos) tepesini çevreleyen sur alanı, Smyrna Antik Kenti’nin savunma sisteminin merkezi, aynı zamanda en önemli kutsal alanıydı.
Antik kentin tanrı ve tanrıçası için en uygun nokta olabilecek güzelliğe sahip Akropol’de Athena kültüne ve tapınağına ilişkin bilgilere ulaşılmasa da diğer tanrı veya tanrıçalara ait tapınakların, sunakların veya tapınma nokta ve alanlarının olduğu biliniyor. Nitekim kazı çalışmaları sırasında ele geçirilen ve üzerinde “Artemis için” yazısı bulunan bir kase, bizlere kalan en güzel izlerden biri.
Kadifekale (Yukarı Kale) Camisi
Geçmişin izlerini görebileceğimiz bir diğer durak olan Kadifekale Cami, 14. yüzyılda kentin “Yukarı Kalesi” yani Kadifekale’nin Türkler tarafından ele geçirilmesiyle birlikte inşa edilmiş. Kentteki en eski Türk-İslam yapısı olduğu düşünülen cami, 1308-1309 tarihinde kale kadısı Hacı İlyas İbn Ahmed tarafından inşa ettirilmiş. Evliya Çelebi yazılarında, günümüze ulaşamayan Aşağı Kale (Liman Kalesi) alındıktan sonra halkın o tarafa göç ettiğinden, caminin cemaatinin kale görevlilerinden ibaret olduğundan bahsetmiştir. Daha sonra hiç kullanılmayan caminin kalıntıları, yabancı seyyahlar tarafından bir şapel/kilise kalıntısı zannedilerek St. Polycarp ile ilişkilendirilmiştir. Bugün tüm bu hikâyelerin ardında kalan yapıyı ziyaret edebilir ve geçmişe bir kapı aralayabilirsiniz.
Bir sonraki durağımız ise kazı çalışmaları günümüzde de devam eden ve her yeni gün şehrin geçmişine dair bir bilgiye daha ulaşma umudu veren Smyrna Tiyatrosu. Roma Dönemi’nde siyasi ve kültürel aktivitelerin olduğu kadar, dini pratiklerin de gerçekleştirildiği Smyrna Tiyatrosu’nun MÖ. 2. yüzyılda inşa edilmiş olduğu biliniyor. Tiyatronun son halini ise MS. 178 yılındaki depremden sonra yapılan onarım ve eklentilerle aldığı düşünülüyor. Üç katlı bir sahne binası bulunan, 20 bin kişilik olduğu düşünülen Smyrna Tiyatrosu’na dair bilgiler her geçen gün tazeleniyor.
Roma Su Kanalı (Sütveren Meryem Ayazması)
Hristiyanların “Sütveren Meryem”; Müslümanlarınsa “Süt Kuyusu” adını verdikleri antik bir su kanalının içinde yer alan ve 19. yüzyılda bir ziyaret alanına dönüşen Roma Su Kanalı sizi tarihin tozlu sayfaları arasında bir yolculuğa çıkarıyor. Smyrna Agorası’nı Kadifekale’ye bağlayan gizli tüneller olarak efsaneleşen su kanalları, Roma Dönemi’nde kentin su ihtiyacını karşılamak için yaptırılmış ardından Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de kullanılmış. Nişin üzerinde bulunduğu söylenen Meryem Ana tasvirinden bugün hiçbir iz bulunmasa da nişin üzerindeki çeşmenin borusu görebilirsiniz. Rivayet odur ki bu çeşmeden akan suyu içenlerin sütleri çoğalır ve doğurganlıkları artarmış.Girişinde bulunan yapı ile birlikte Konak Belediyesi’nin restore ederek ziyarete açtığı dua evine, tarihi merdivenlerden inerek kanalın içinde ilerleyerek ulaşabilir ve büyülü atmosferi hissedebilirsiniz.
Ne zaman inşa edildiğine dair kesin bilgiye sahip olunamayan, kayıtlarda Agios Ioannis Theologos olarak da geçen Yukarı Aya Yani Kilisesi, kentteki en eski kiliselerden biri olmasıyla büyük önem taşıyor. Ayrıca bu kilisenin altında, Yedi Kilise’den St. Jean Kilisesi’nin bulunduğu da düşünülüyor.
Ezan, çan ve hazan sesinin bir arada duyulduğu bir bölgede yer alan kilise, konumuyla diğer Rum mahallelerinden farklılaşıyor. Adını verdiği Yukarı Aya Yani Mahallesi, Türk ve Musevi mahalleleri arasında yer alıyor. Kiliseden günümüze yalnızca çan kulesinin kapısı ve giriş bölümü ulaşabilmiş olsa da kalıntıların yarattığı görsel, birçok gezginde farklı duygulara kapı aralıyor.
Hristiyanlığın yayılmaya başladığı dönemde İzmir öne çıkan kentlerden biri haline geldi. St. Jean’in öğretileri doğrultusunda hareket eden Hristiyan topluluklar, Roma’nın Asia Eyaleti’ndeki yedi büyük kentte örgütlenmeye başladı ve Hristiyanlık resmi din oldu. Tüm bu gelişmelerin ardından Yedi Klise’nin inşa edilmesi ise bugün İzmir’e büyük bir miras bıraktı.
Yedi Kilise’nin üçü, ilk Hıristiyan cemaatlerin olduğu Ephesos, Smyrna ve Pergamon kentleriydi. St. Jean’ın öğrencisi de olan Smyrna Piskoposu Polykarpos, MS 2. yüzyılda en önemli isimlerden biri olarak cemaatin önderi olmuş, Asia Eyaleti Kentleri Birliği’nin Smyrna Stadiumu’nda yapılan şenlikleri sırasında bir grup Hıristiyanla birlikte tutuklanarak öldürülmüş. Günümüzde dünyanın dört bir yanından gelen insanlar hâlâ Smyrna ve diğer altı kiliseye doğru hac yolculuğuna çıkmaya devam ediyor.
Agorada günümüzde Smyrna Kilisesi’ne ait yapısal izler görülemiyor olsa da antik kentin idari, siyasi, adli ve ticari merkezi olması nedeniyle, şüphesiz ki önemli anlara, yaşanmışlıklara tanıklık etmiştir. MÖ. 4. yüzyılın sonunda kurulan Smyrna Antik Kenti’nin agorasından günümüze ulaşan kalıntıların çoğu, MS. 178 yılındaki depremden sonra inşa edilen Roma Dönemi Agorası’ndan kalmadır.
İzmir, birçok kültüre kucak açan ve günümüzde hâlâ bu kültürlerin izlerini barındıran bir şehir olduğunu her köşesinde size hissettiriyor. Bet Hillel Sinagogu da bu köşelerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Palaçi ailesinin evinde din akademisi olarak kurulan Bet Hillel Sinagogu, sahip olduğu hikâyeyle de büyüleyici geçmişini ortaya seriyor. Sultan Abdülmecit’in “Adaletten sorumlu din adamı” olarak ödüllendirdiği Haham Hayim Palaçi ve oğlu Haham Avraham Palaçi İzmir Yahudi Cemaati’nin önemli din bilginleriydi. Hayim Palaçi’nin yazdığı kitapların günümüzde dünyada, dini eğitim veren okullarda ders kitabı olarak okutulmaya devam ettiğini düşünürsek, Bet Hillel Sinagogu’nun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görebiliriz. Sinagog, Hayim Palaçi’nin Gürçeşme Mezarlığı’ndaki mezarı ve mezarın yanındaki arınma havuzu (mikve), Pırlanta Üçgeni olarak adlandırılıyor. Bet Hillel Sinagogu, 2006’da çıkan bir yangın sırasında tamamen yıkılınca, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilmiş, ardından kapılarını Rav Hayim Palaçi Anı Evi olarak açmıştır.
İzmir ve çevresindeki varlıklarının Roma Dönemi’ne kadar uzandığı düşünülen Yahudilerin, 16. yüzyıla kadar kentte sayılarının az olduğu anlaşılabiliyor. Başta Portekiz ve İspanya olmak üzere, çeşitli ülke ve şehirlerden gerçekleşen göçlerle, özellikle 16. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Havra Sokağı ve çevresine yerleşen Yahudiler, burada Juderia’yı yani Yahudi mahallesini kurarak kentin önemli bir parçası haline getirmişler.
Sokağın çevresinde yer alan dördü birbirine bitişik inşa edilmiş olan dokuz sinagog ve hahamhane yapısı, günümüzde dünyada benzeri olmayan bir mimari kompleks oluşturuyor. 19. yüzyıla ait kaynaklar incelendiğinde, Havra Sokağı’nda Yunan ve Yahudi şaraphaneleri, bir Türk hamamı ve Yunan eczanesi bulunduğunu öğreniyoruz. Sokakta, kemerli girişindeki kilit taşına işlenmiş üzüm ve asma yaprağı motiflerinden tarihi şaraphanenin izine de rastlayabilmek mümkün.
Bugüne geldiğimizde İzmirli Yahudilerin büyük bir bölümü kentten ayrılmış olsa da sokağın özgünlüğü ve ticaret dokusu yapacağınız keşfi çok daha kıymetli hale getirecek.
Hayat ağacı anlamına gelen Etz Hayim Sinagogu’nun kentin ilk sinagogu olduğu ve aynı adı taşıyan diğer sinagoglar gibi Bizans Dönemi’ne ait olduğu tahmin ediliyor. 1688’de ölen Salomon Ben Ezra’ya ait bir belgede, İzmir’in tek sinagogunda Müslüman Türklerin namaz kıldığından bahsedilmiştir. Bu belgede bahsedilen dönemin İzmir’in Türklerin fethi dönemine denk geldiği ve kentte cami olmadığı için bu sinagogda dua ettikleri düşünülüyor. Yangınlar nedeniyle birçok kez yeniden inşa edilmek zorunda kalan Etz Hayim Sinagogu, son yıllarda harap durumdayken restore edilerek, hayranlık uyandıran iç mekânıyla kapılarını yeniden ziyaretçilere açtığı müjdesini verelim.
Sinyora Sinagogu da 1841 yangını sonrasında yeniden inşa edilen alanlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Osmanlı sarayında 17. yüzyılda önemli bir mevkiye gelen Yosef Nasi’nin teyzesi, Giveret ya da La Sinyora lakabı ile ünlü Dona Gracia Nasi’nin bağışlarıyla yapıldığı düşünülen sinagog, iç mekân süslemeleri ve yüksek duvarlarla çevrili yemyeşil avlusuyla kentin en güzel havralarından birisi. Sinyora Sinagogu, avlusunda bulunan turunç ağacının meyvelerinin çocuk sahibi olamayan kadınlara umut olduğu bir döneme de sahip. Bu nedenle mucizelere daha yakından bakmak için oldukça uygun bir alan diyebiliriz.
Adını yanında ve altında bulunan şadırvanlardan alan Şadırvan Cami, Evliya Çelebi tarafından Beyaz İnci’ye benzetilir. Kâtip Çelebi ise İzmir'in Ulu Camisi olan "Niflizade Camisi" olarak bahsetmiştir. Böylesine kıymetli isimlerin eserlerinde yer alan Şadırvan Cami, Kesme taştan yapısı ve göz alıcı iç bezemeleriyle fark yaratırken, aynı zamanda kentin en güzel su mimari örneklerinden birine de sahip olmasıyla görülmeye değer bir yapı olduğunu ispatlıyor.
Eski iç liman boyunca sıralanan görkemli Kemaraltı camilerinin ilkini görmeye ne dersiniz? Hisar Cami, ilk olmasının yanında Osmanlı Dönemi’nde kentin en büyük ve en zengin alçı süslemelerine sahip olmasıyla da ayrı bir yerde duruyor. Kemeraltı’nın en renkli ve hareketli alanlarından biri olan caminin dış avlusunda 19. yüzyılda inşa edilmiş olan iki şadırvan bulunuyor.
Tarihi Kentin Kutsal Mirasları Turu, size sadece İzmir’e dair kadim bilgileri aktarmakla kalmayacak aynı zamanda kutsal bir atmosferin içinde geçmişe yolculuk yapmanıza yardımcı olacak.
Tarihi Kentin Kutsal Mirasları Rotasını haritada görmek için tıklayınız.
Kullanıcı Yorumları
Hiç yorum yapılmamış, yorum yapmak ister misiniz?