Bir gezgin olmanın belki de en güzel yanı birden fazla karaktere bürünebilmektir. Tarihte yer edinmiş karakterlerin gözüyle ya da uzun yıllar önce ziyaret ettiğiniz yerde yaşamış bir yerlinin gözüyle şehre bakabilmek harika duyguları beraberinde getirebilir. Bu yazımızda, sizi 19. yüzyılda İzmir’e yeni ayak basmış bir tüccar olmaya davet ediyoruz. Anadolu'nun en önemli demiryolu hatlarından İzmir-Kasaba’nın başlangıç noktası, Basmane Garı ile başlayacak yolculuğumuz. Basmane bölgesindeki kutsal yapılardan Aya Vukla’yı ziyaretin ardından, kente gelen ticaret erbabının konaklamaları için yapılan tarihi oteller ile devam edeceğiz. Hazırsanız başlayalım!
Tarih boyunca Anadolu’dan İzmir’e gelenlerin şehre dair ilk gördükleri yer Basmane Garı’ydı. 1870’lerin ortasında inşa edilen bu garın bir tarafında Türk mahalleleri, diğer tarafında ise Ermeni ve Rum mahalleleri yer alırdı. Tam karşısındaysa 18. yüzyılın başında var olduğu bilinen, Çorakkapı Cami duruyordu.
İzmir limanına Anadolu’nun verimli topraklarında üretilen hammaddeleri ulaştırarak Avrupa’ya ihracını sağlayan yani İzmir’i Anadolu’ya bağlayan Basmane Garı, 1936 yılında İzmir Enternasyonal Fuarı ve Kültürpark’ın açılmasıyla şehir için önemini iyice artırdı. Garın getirdiği hareketliliğin bölgedeki konaklama talebini oldukça artırmasıyla, kentin köklü ailelerinin yaşadığı konutlar, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde otele dönüştürülmeye başlandı.
İzmir’e ayak basan tüccarımız bir Rum ise kuşkusuz göreceği alanların başında Aziz Vukolos (Aya Vukla) kilisesi yer alır. Aziz Vukolos Kilisesi, eski bir tapınak alanının üzerine 1866-1867 yıllarında Rum Ortodoks Cemaati tarafından inşa edilmiş. Kilise, İzmir’in ilk piskoposları olan Aziz Vukolos ve Aziz Polycarp’a adanır. Büyük İzmir Yangını’ndan etkilenmeyen kilise, Rum nüfusun mübadeleyle kentten ayrılması nedeniyle cemaatsiz kalmış.
Cumhuriyet döneminde ilk olarak Eski Eserler Müzesi olarak ziyarete açılmış. Atatürk’ün 1931 yılında İzmir’e geldiğinde ziyaret ettiği yapı, 1943 yılında Arkeoloji Müzesi adını almış. Müzenin taşınmasının ardından bir dönem opera çalışma salonu olarak da kullanılan yapı, son olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından 2010 yılında restore edilerek kentin önemli kültür merkezlerinden birine dönüşmüş.
İzmir’deki Avrupa stiline sahip oteller arasında önemli bir yeri olan Cumhuriyet’in ilk yıllarında Kulalı Cihanzade Hüseyin Fehmi Bey tarafından yaptırılan Cihan Palas Oteli, mimari tasarımı ve farklı iç mekân süslemeleriyle ayrıcalıklı bir görünüme sahip. 1934 tarihli bir İzmir rehberinde Emniyet Oteli olarak bahsedilen otel, günümüzde boş olsa da zemin katındaki kıraathanesi hâlâ kullanılıyor.
İzmir’in geçmişinde su mimarisi açısından özel bir noktada duran Dönertaş Sebili, mermer süslemeleriyle her gezgini büyülüyor. 1814 yılında Osmanzadeler’den Seyyid İsmail Rahmi Efendi tarafından yaptırılan Dönertaş Sebili, adını iki cephesinin birleştiği köşede bulunan dönen sütunundan alıyor. Uzun yıllar boyunca, taşı döndürebilen kişilerin dileklerinin yerine geleceğine inanıldığı bir dilek taşı olarak da kullanılmış olan bu sütun, aslında yapının dengesinin bozulup bozulmadığını anlamak için yerleştirilmiş.
Restorasyonu İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından 2006 yılında gerçekleştirilen Dönertaş Sebili, günümüzde kullanılmasa da sunduğu görsellikle ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor.
Emir Sultan Türbesi ve Zaviyesi
14. yüzyılın ilk yarısına ait olan Emir Sultan Türbesi, Aydınoğlu Gazi Umur Bey tarafından İzmir’in fethine katılmış gazi-dervişlerden biri olan Seyyid Mükerremeddin için yaptırılmış. Zamanla türbenin etrafında oluşan zaviye; semahane, aşevi, misafirhane, türbe, kuyu ve hamamdan oluşurken, türbenin etrafında İzmir’in saygın kişilerinin gömülmesiyle hazireler oluşmuş. Sadece türbenin değil, hamamın ve çevredeki konutların duvarlarında da Roma veya Bizans Dönemi yapılarından getirilmiş, süslemeli veya kitabeli devşirme taşlar da görülmeye değer bir yapı sunuyor. 700 yıllık geçmişi olan tarihi yapı, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından 2011-2014 yılları arasında kapsamlı bir restorasyondan geçirilerek ziyarete açıldı.
Osmanlı Dönemi’nde günlük yaşamın vazgeçilmez unsurlarından biri haline gelen hamamların tarihi kent merkezindeki önemli örneklerinden biri de Namazgah Hamamı. Adını bulunduğu Namazgah semtinden alan hamamın 17. yüzyılda inşa edildiği düşünülüyor. Kadın ve erkek bölümlerinden oluşan çifte hamam yapısında olan Namazgah Hamamı, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından 2019 yılında tamamlanan restorasyonun ardından kente yeniden kazandırıldı.
Büyük İskender’den sonra MÖ 4. yüzyılın sonunda kurulan Smyrna Antik Kenti’nin agorasından günümüze ulaşan kalıntıların çoğu, MS 178 yılındaki depremden sonra inşa edilen Roma Dönemi Agorası’ndan kalma. Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un destekleriyle ayağa kaldırılan Smyrna’ya, İmparatoru ve eşi Faustina'yı onurlandırmak amacıyla onların portrelerini taşıyan iki kemerli anıtsal bir kapı inşa edilmiş. Faustina Kapısı, bugün de agoranın en dikkat çekici yapılarından biri.
Kent merkezinde bulunan en büyük agoralardan biri olan Smyrna Agorası, dünyanın en zengin Yunanca graffiti koleksiyonuna sahip sivil bazilikası ile önemli tarihi ve kültürel bir değer taşıyor. Bu kültürel değerin fotoğraflara kattığı duygu kuşkusuz ki oldukça özel.
Tarihi kent merkezinin kalbine konumlanan Agora’da ilk olarak 1933 yılında başlatılan arkeolojik kazılar, 2007 yılından beri Doç. Dr. Akın Ersoy’un kazı başkanlığında sürdürülüyor. Kazı çalışmalarında bugüne dek, avlu alanını çevreleyen Batı Portiko, adli ve ticari işler için kullanılan Bazilika, Kent Meclisi ve Mozaikli Yapı olarak tanımlanan iki kamu yapısı ile bir Roma hamamı ortaya çıkarıldı.
İzmir ve çevresindeki varlıkları Roma Dönemi’ne kadar uzandığı düşünülen ve ticaret açısından oldukça aktif olan Yahudilerin, 16. yüzyıla kadar kentte sayıları azdı. Başta Portekiz ve İspanya olmak üzere, çeşitli ülke ve şehirlerden gerçekleşen göçlerle, özellikle 16. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Havra Sokağı ve çevresine yerleşen Yahudiler, burada Juderia’yı -yani Yahudi mahallesini- kurarak kentin önemli bir parçası haline getirdi.
Sokağın çevresinde yer alan dördü birbirine bitişik inşa edilmiş olan dokuz sinagog ve hahamhane yapısı, günümüzde dünyada benzeri olmayan bir mimari kompleks oluşturuyor. Haliyle fotoğraf tutkunları açısından da bu alan oldukça kıymetli hale geliyor. 19. yüzyıla ait kaynaklar incelendiğinde, Havra Sokağı’nda Yunan ve Yahudi şaraphaneleri, bir Türk hamamı ve Yunan eczanesi bulunduğunu öğreniyoruz. Sokakta, kemerli girişindeki kilit taşına işlenmiş üzüm ve asma yaprağı motiflerinden tarihi şaraphanenin izine bugün de rastlamak mümkün. Bugüne geldiğimizde İzmirli Yahudilerin büyük bir bölümü kentten ayrılmış olsa da sokağın özgünlüğü ve ticaret dokusu, keşfedilmeye değer bir yapı sunuyor.
18. yüzyılda oldukça artan liman ticaretinin etkisiyle bölgede ardı ardına inşa edilen hanlardan biri olan Abacıoğlu Hanı, Abacızâde Hacı Mustafa Ağa tarafından yaptırılmış. Konaklama, ticaret ve depolama amacıyla kullanılan yapı, o zamanlarda Musevi mahalleleriyle iç içe ve Rum kilisesinin mahzenine de komşu bir konumda yer alıyormuş. İnşa edildiği zamanlarda dokuz odalı ve yedi alt mahzeni olan Abacıoğlu Hanı, 2007 yılında tamamlanan restorasyonuyla İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Tarihe Saygı Yerel Koruma ile Philippe Rotthier Avrupa Mimarlık Yarışması ödüllerini aldı. Ağaçlı ferah avlusunu çevreleyen iki katlı renkli mekânlarında yer alan keyifli yeme-içme noktalarında tarihi han size harika keşifler yaşatmaya hazır!
19. yüzyıl başlarında Gemiler İskelesi olarak anılan ve iç limanın doldurulmasıyla elde edilen özgün alanlardan biri olan Ali Paşa Meydanı, çarşının da odağı olmasıyla size farklı birçok duyguyu aynı anda hissettirebilir. Meydan ve etrafındaki hanlar, 1891 yılında İzmir Ticaret Borsası kuruluna dek kısmen borsa görevi görmüş. Meydanın önemli simgesi Hacı Salih Paşa Şadırvanı, 1828 yılında Sadrazam Salih Paşa tarafından yaptırılmış ve etrafında dinlenen kervanlara ilham olarak, birçok gravürde iz bırakmış. Geçmişte kervanlara durak olan bu meydan, şimdiyse gezginlere birçok yöresel lokanta ile lezzet sunmaya devam ediyor.
1744 yılında Kızlarağası Hacı Beşir Ağa tarafından yaptırılan Kızlarağası Hanı, o dönemde limanın ağzına inşa edildiğinden iskele olarak da kullanılmış. Avlusunda kervanların yüklerini boşalttığı, yoldan gelenlerin üst katındaki odalarında konakladığı han, İzmir’in ticari hayatındaki önemini 19. yüzyılın son çeyreğine kadar korumuş. İzmir’in ekonomik hayatında son derece önemli olan han, iç limanın dolmaya başlamasıyla ise arka planda kalmaya başlamış.
Tarihi han, 1988-92 yılları arasında restore edilmiş, günümüzde başta antikacılar olmak üzere deri, takı ve hediyelik eşya satışı yapılan 200 küçük dükkâna ev sahipliği yapıyor. Hanın üst katında yer alan atölyesinde, özellikle İzmir üzerine hayranlık uyandıran eserler üreten minyatür sanatçısı Arya Kamalı da dâhil olmak üzere pek çok zanaatkâr ve koleksiyoner ile tanışabilir, eserlerini inceleyebilirsiniz.
Osmanlı Gümrüğü hanlarından biri olarak inşa edilen Çakaloğlu Hanı, kemerli koridorunun iki yanına sıralanmış 18 mekândan oluşuyor. Hanın inşa tarihi bilinmemekle birlikte girişinde yer alan Gaffarzade Çeşmesi ve Sebili’nin üzerindeki 1805-1806 tarihleri biraz da olsa fikir verebiliyor.
Hanın hemen ilerisinde, İzmir limanın yapıldığı yıllarda depolama amaçlı inşa edilen Guiffray Hanı, 20. yüzyılın başında görkemli ve modern bir depo yapısı olarak kentte yerini almış. Bir dönem Osmanlı Bankası’nın deposu, 1922’nin hemen öncesinde ise Aram Hamparsumyan’ın sahibi olduğu üzüm-incir işletmesi binası olarak kullanılmış. Kentin en önemli binaları büyük yangında zarar görünce, konumu ve büyüklüğü nedeniyle 17 Şubat – 4 Mart 1923 tarihleri arasında gerçekleşen İzmir İktisat Kongresi için bu yapı tercih edilmiş. 1980 sonrasında yıkılan hanın arazisi bir otopark olarak kullanılmaya başlanmış ve buraya 2001 yılında İzmir İktisat Kongresi Anıtı yapılmış. Dört nikel sütundan oluşan anıtın sütunları, kongreye katılan tüccar, sanayici, işçi ve çiftçi gruplarını sembolize ediyor. Çakaloğlu Hanı’nı özel kılan bir diğer unsur da 1922 İzmir Yangını’nın izlerini hâlâ üzerinde taşıması ve ziyaretçilerine kent belleğinden bir dönem sunabilmesi.
Eski Gümrük Binası (Konak Pier)
Gittikçe büyüyen İzmir Akdeniz’in en önemli liman kentlerinden biri olduğunda, kent girişine bir rıhtım yapılması da şart olmuş. Bu amaçla yapılan Eski Gümrik Binası, bugünkü adıyla Konak Pier’in açılışı 1876 yılında gerçekleşmiş. Zaman içinde denizin doldurulmasıyla büyük bir hole kavuşan yapı, 1960’lı yıllardan sonra ise balıkhane olarak kullanılmış. Tarihsel önemi, mimarisi ve konumuyla kentin en özel yapılarından biri olan tarihi gümrük binası, günümüzde çeşitli restoranların da bulunduğu bir alışveriş merkezi olarak ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor.
Ticaretin Ayak İzleri Rotasını haritada görmek için tıklayınız.
Kullanıcı Yorumları
Hiç yorum yapılmamış, yorum yapmak ister misiniz?